KAYIT OL
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

bunları herkez bilsin ozellikle tunceliler

Aşağa gitmek

bunları herkez bilsin ozellikle tunceliler  Empty bunları herkez bilsin ozellikle tunceliler

Mesaj  Sercan Usta Salı Ağus. 31, 2010 12:44 am

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Yine sıcak
bir tartışma. Yine Dersim’in hayaleti karşımızda. Aslında neredeyse
bütün yakın tarihimiz, kendisiyle usulünce vedalaşılmadığı, cenazesi
kurallara uygun olarak kaldırılmadığı için bir hayaletler ormanına
dönüşmüş durumda. Olur olmaz yerlerde karşımıza çıkmalarının sebebi
bu.
Çare: Tarihin bedenini, müsterih olarak uyuyacağı bir
şekilde yeniden defnetmek. Yani sahte tarihi bir kenara bırakıp
gerçeklerle yüzleşebilmek. Bu da bilinen sebeplerle sanıldığı kadar
kolay olmuyor Türkiye’de. Ne var ki, yakın tarihin üzerine serilen bu
perde kalkmadığı sürece de, hayaletlerin baskınlarına hazır olmamız
gerekiyor.
Tıpkı geçen yıl da bir süre hararetle tartışıp
sonra demlenmeye bıraktığımız Dersim faciası gibi. Facia? Sorun da
kelimelerden başlıyor zaten. "Katliam" mı demeliydim? Yoksa Dersim
semalarında Cumhuriyet’in kahhar gücünü simgeleyen uçağıyla keşifler
yapıp ardından yanına aldığı 50’şer kiloluk bombaları büyük bir
titizlikle hedefine yollayan Sabiha Gökçen’in dediği gibi bir ’medeniyet
projesi’ miydi Dersim askerî harekâtları?
Zamanın CHP
zihniyeti Dersim’i Cumhuriyet’e bir direniş odağı olarak görmüş ve bir
"irtica hareketi" olarak damgalamıştır. Her ne kadar şimdiki
Tuncelililer kabul etmeyecekse de, Dersim’in asıl suçu, "mürteci"
olmaktı. Ne garip! Zamanla irtica sadece Sünni Müslümanlıkla
ilişkilendirildiği ve ideolojik bir projeye kulp olarak takıldığı için
kelime anlamını yitirmiştir.
Dersim’de "irtica"
Adını
açıkça koyalım: Dersim bölgesi, Cumhuriyet’in getirdiği bütün
değişimlere direndiği için mürteci yaftasını yemişti CHP’den.
Operasyonlar sırasında görüldü ki, Dersim sokaklarında hâlâ kırmızı
fesler takılıyor, sarık ve şalvar giyiliyor, Seyyidler, şeyhler ve
ağalar hâlâ hükümran. Ve harf inkılabının 10. yılında bile Latince
bilenler yok denilecek kadar az. Nitekim operasyon sırasında uçaklardan
Dersimlilere atılan bildiriler harf inkılabına aykırı bir davranış
olmasına rağmen Arap elifbasıyla yazılmıştı. Seyyid Rıza’nın evinden
çıkan kitaplara, bir başka deyişle suç unsurlarına bakıldığında irtica
’dehşet verici’ yüzünü gösteriyordu: "Muhammediye" vardı içlerinde,
"Enâm-ı Şerif" ve "Kur’ân-ı Kerim".
Dolayısıyla operasyonun
iki hedefi vardı: 1) Bölgenin irticadan temizlenmesi ve aydınlatılması,
2) Cumhuriyet’in "şefkatli eli"nin bölgeye uzanması, yani merkezi
otoritenin tesisi. Buna direndiler ama yenildiler. (Nitekim Niyazi Ahmet
Banoğlu’nun 1937’de "Altan" dergisine yazdığı bir yazıda Dersim isyanı,
bir başka irticaî kalkışma sayılan Menemen’le özdeşleştirilmektedir.
Oysa şimdiki Dersimliler, bir zamanlar aynı acıdan mustarip oldukları
Menemen’e ateş püskürüyorlar!)
Necip Fazıl’ın daha 1950’lerde
dile getirdiği gibi Dersimlilerin yalnız yaşama hakları değil, dinî
hakları da çiğnendi. Bölgeye o kadar çok okul yaptırıldı ki, bir sömürge
yönetiminde imiş gibi Tunceli, 1940’ların sonunda Türkiye’de kişi
başına en çok okul düşen il olarak kayıtlara girdi. Sonuç: Bugünkü
Tunceli profili. Belki de Tuncelililere Seyyid Rıza ve Dersimli diğer
"şehid edilen" şeyhlerin kimler olduğunu yeniden hatırlatmamız
gerekecektir. ("Zaman Pazar"da çıkan 22 Kasım 2009 tarihli yazıma bkz.)
’İnönü mü Bayar mı yaptı?’ tartışması
Başbakan
Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu arasındaki tartışmada
"Dersim’i kim bombalattı?" sorusu gündeme geldi. Başbakan "İnönü",
Kılıçdaroğlu ise en azından İnönü’yü kurtarırım ümidiyle "Bayar" dedi.
CHP’nin kurmayları da İnönü’yü koruma çemberine almaya çalıştılar.
Benim
tespitim şu: Asıl büyük operasyon ve bombardıman İsmet Paşa zamanında
ve 1937 yazında gerçekleşti. Hareketin başındaki Seyyid Rıza da bu
sırada ele geçirildi ve geriye tarama ve "temizleme" işlemi kaldı.
Nitekim İnönü de hatıralarında asıl büyük işin kendi iktidarı zamanında
bitirildiğini, 20 Eylül 1937’de görevden ayrıldıktan sonra bölgede fazla
önemli hadiseler olmadığını söylemiştir. (İsmet İnönü, "Hatıralar",
Bilgi: 2009, s. 529)
Dersim harekâtının ikinci kısmı Celal
Bayar’ın başbakanlığı zamanında, 1938 yazında gerçekleşmiştir. Bu
dönemde de Kalan bölgesinde önemli olaylar yaşanmasına rağmen, bir yıl
önce, İnönü devrinde Dersim direnişinin beli kırılmış, ordu 50-60 bine
varan askerle bölgeye yüklenmiş ve büyük bir kuşatma çemberi atıldıktan
sonra çember daraltılarak imha hedefine varılmıştır. Bu katliam, 1937
yılında "Karagöz" dergisinde çıkan bir karikatürde görsel yansımasını
bulmuştur.
Hangisi olursa olsun, Dersim katliamı yaşanırken
CHP iktidardaydı ve CHP zihniyetinin Dersim’e tam bir sömürgeci
nazarıyla baktığı, zamanın gazete ve dergileri tarandığı zaman açıkça
görülür. Bu yaklaşımın sanıyorum en çarpıcı sonucu, Dersimlilere yönelik
anti-irtica propagandasının, içlerinden bir CHP genel başkanı çıkaracak
kadar etkili olmasıdır.
Kaldı ki, İnönü’nün Meclis konuşması
ortada. O bir yana, 17 Haziran 1937 günü, "Dersim olaylarıyla ilgili
alınan tedbirleri yerinde tetkik etmek üzere" bizzat Tunceli’ye giderek
isyan bölgesinde incelemelerde bulunması, harekât hakkında bilgi alması,
direktifler vermesi onun bizzat işin başında olduğunun somut
göstergeleri değil midir?

Seyyid Rıza nasıl ve ne zaman yakalandı?
İsyanın
elebaşısı sayılan Seyyid Rıza’nın nasıl yakalandığı, gizemini bir
ölçüde korumaktadır. İki rivayet vardır. Birincisi etrafındaki çember
daralınca Erzincan jandarmasına giderek teslim olmuştur. Diğer rivayete
göre komutanın "barış görüşmesi" çağrısına uyarak pazarlık yapmak için
hükümet konağına gitmiş ve orada tutuklanmıştır. Yapılan yargılama
sonucunda Seyyid Rıza ve oğlu ile diğer 5 kişi idam edilmiş, 33 sanık
ise çeşitli cezalara çarptırılmıştır. (15 Kasım 1937) Hatta Seyyid
Rıza’nın, evlat acısı yaşamamak için kendisinin önce idam edilmesini
rica etmiş olmasına rağmen oğlu gözlerinin önünde idam edildikten sonra
sehpaya çıkarılması bir başka trajedidir.
Seyyid Rıza’nın
yakalandığı tarih, resmi kayıtlara, önümüzdeki referandumun tarihi olan
12 Eylül 1937 olarak geçmiştir. Nitekim 13 Eylül tarihli "Ulus"
gazetesi, "12 Eylül-Pertek" mahreçli haberinde Seyyid Rıza’nın "bu sabah
saat 2’de iki adamı ile beraber" teslim olduğunu yazmakta, 12 Eylül
tarihli devletlû telgrafları havada uçuşmaktadır. Operasyonun başındaki
General Abdullah Alpdoğan’ı tebrik edenler arasında İçişleri Bakanı
Şükrü Kaya ve İsmet İnönü de vardır.
Seyyid Rıza ise
İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı 30 Temmuz 1937 tarihli
mektubunda Dersim’de yaşananları şöyle anlatıyordu:
"Üç aydan
beri ülkemde tüyler ürpertici bir savaş sürüyor. Bombardıman
uçaklarının, yangın bombalarının, boğucu gazların kullanılmasına rağmen
ben ve yurttaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direnişimiz
karşısında Türk uçakları kasabaları bombalıyor, yakıyor ve savunmasız
kadın ve çocukları öldürüyor. Böylece Türk hükümeti başarısızlığının
intikamını bütün Kürdistan sakinlerinin canını zulmederek alıyor.
Zindanlar yumuşak başlı Kürt halkıyla dolup taşıyor, aydınlar kurşuna
diziliyor, asılıyor ya da Türkiye’nin tecrit edilmiş bölgelerine sürgün
ediliyor."
Ne dersiniz, Seyyid Rıza’nın yakalandığı gün olan 12 Eylül referandumu Dersim faciası için de bir milat olamaz mı?
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Sercan Usta
Sercan Usta
Administratör
Administratör

Mesaj Sayısı : 222
Kayıt tarihi : 26/08/10
Yaş : 34
Nerden : İstanbuL

http://sercanustq.tr.gg/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz