KAYIT OL
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Gece Halleri

Aşağa gitmek

Gece Halleri  Empty Gece Halleri

Mesaj  Sercan Usta Salı Ağus. 31, 2010 12:59 am

Gece ve
gündüz… Ömrümüzü oluşturan iki farklı zaman ve boyut. Ay ve güneş
birbirinden ne kadar farklıysa, gece ve gündüz de o kadar farklıdır.
Bu,
insana da yansır. İnsan gece gündüz aynı halet-i ruhiye ve psikolojide
değildir. Çünkü gece ve gündüz sadece dış dünyada oluşmaz, iç alemimizde
de meydana gelir. Bizi saran biri beyaz diğeri siyah bu iki örtünün
altında ve içinde layıkınca ve mucibince yaşamak kalır bizlere. Çünkü
rızık da rahmet de sa’y ister, gayret ister, talep ister. Ve şu meşhur
“Dünya ahiretin tarlasıdır, burada neyi ekerseniz orada onu
biçeceksiniz” hadisi en nihayetinde gece ve gündüz için de geçerlidir.
Ne ekilirse onlarda, o biçiliyor ve biçilecektir. Pekiyi ne ekiliyor
günümüzde? İnsanlar neler bırakıyor gece ve gündüzün heybesine? Gündüzü
başka bir sayıya bırakarak, gecedeki ahvalimize bakacağız bu yazıda.

TV OLMADAN ASLA!

Malum;
geçimin zor, ihtiyaçların bol olduğu bir devirde yaşıyoruz. Çoğunlukla
tüm aile bireyleri olarak çalışıyor, rızkımızı temin yolunda gündüzleri
zihnen ve bedenen epeyce koşturuyoruz. Akşamları ancak geç saatlerde
evlerimize varabiliyoruz. Zaten varmakla kalıyor çoğu kişi. Günün
koşturmacası, sorunu, sorumluluğu, şuyu, buyu derken ne bedenlerde takat
kalıyor ne de ruhlarda coşku. Posası çıkmış külçeler halinde evin bir
köşesine yığılıp kalıyoruz. Son bir hamle ile tv kumandasını da ele
geçirdikten sonra kendimizi kanallara emanet ediyoruz. Millet olarak
ekseriyetle, geceleri değerlendirme şeklimiz budur. Yapılan araştırma ve
anketlerde açıkça görülüyor ki tv izleme oranlarında açık ara öndeyiz
diğer ülkelerden. Haliyle en çok da geceleri katediyoruz bu mesafeyi(!).


VAKTİN FARKINDA MIYIZ?

Gecelerimizde
vuku bulan bu yaygın yanlış, aslında gündüzlerimizi bütünüyle
çevreleyen yaşam stilimizin bir devamı niteliğindedir. Küresel bir
biçimde dünya için, dünyalık için yaşadığımızdan, gündüzleri durup
dinlenmeden çalışıyoruz. Böylesi gündüzlerin doğal uzantısı olarak, öyle
gecelere mahkum oluyoruz. Boyut olarak da çok yüzeysel bakıyoruz gece
ve gündüze. Halbuki her birinde birbirinden farklı birçok zaman dilimi
var. Kuşluk, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve fecir sadece namaz
vakitlerinin değil aynı zamanda dönüşen, deveran eden ve ilerleyen gece
ile gündüzün dönemeç noktalarıdır. Tevekkeli değil zaten, bu vakitlerde
huzura çağrılışımız. Ancak, kaçımız ikindi vaktinin ayrımına varıp
gereğini yapabiliyor acaba? Geceyi dilimlere ayırıp her birinde
gereğince davranan ve fikreden kaç insan yaşıyordur artık
şehirlerimizde?

NEDEN BÖYLE?

Gecenin
tüm feyz ve bereketini bir yana bırakarak; fikretme, çoluk çocukla
sohbet etme, konu(k) komşuyla ilgilenme ve irtibat kurma yerine sadece,
göz ve kulaklarımızı dikerek renkli tv kutumuzla hemhal oluyor,
neredeyse içine düşüyoruz. Dışarıda kalan sadece vücudumuz oluyor, yoksa
tüm içsel varlığımız ve melekelerimizle kaptırıyoruz kendimizi. Böylesi
geçirilen gecelerde kaybedilenlerin çetelesi tutulmuyor çünkü gece
yaşamıyoruz, sadece yorgun düşmüş bedenimizi ertesi günkü koşturmacaya
yetiştirmeye çalışıyoruz. Geceyi ihya gibi bir derdimizse hiç yok. Gönül
ve ruhlarımızı canlandırma ve parlatmadan bihaber yaşıyoruz. Gecenin,
bu anlamda ne mümbit bir zemin olduğunu bilmiyor, kadr-u kıymetini
maalesef idrak edemiyoruz.

NELER YAPILABİLİR OYSA!

Sorumluluklarımız
sadece gündüzü kapsayan iş ilişkilerimizle, işveren ve meslektaş
münasebetlerimizden oluşmuyor. Başta eş ve çocuklarımız olmak üzere,
akraba ve komşularımızın üzerimizde hakları ve onlara karşı yerine
getirmemiz gereken yükümlülüklerimiz var. Bunlardan en önemlisi de
onlarla sohbet etme, kendilerine zaman ayırma, hayatlarımızın içinde yer
verme. Ayrıca, kişinin istirahatın dışında, kendisi ve Rabbi’yle baş
başa kalma, sadece tefekkür ve ibadetle geçireceği vakitler bulması da
üzerindeki haklardandır. Bunlar için en uygun zaman, zemin ve koşulları
da gece barındırır içinde. Ama kahir ekseriyetle, bu hakları yeterince
yerine getirmiyoruz. Hatta bunların birer sorumluluk olduğunun
bilincinden bile çok uzak düşmüşüz çağdaş ve parlak insanlar olarak;
varsa yoksa heva ü heveslerimiz içinde gündüzlerimizi geçiriyor,
gecelerimizi tüketiyoruz. Zaten değer veren, kıymet üreten insanlar
sırasından çıkıp “tüketen canlı” sınıfına gireli çok oldu ve günümüz
dünyası sadece bu insanı yetiştiriyor, teşvik ediyor, öne çıkarıyor.
Tüketimimiz keşke sadece ürün ve hizmetlerden ibaret olsa… Ömrümüzün
gece ve gündüzlerini bir hiç uğruna tüketiyoruz, dolayısıyla kendimizi
de…

YABANCILAŞMA

Modern
insanın en büyük çıkmazlarından olan yabancılaşmaya sebep de aslında; bu
çevresinden, kendisinden ve Rahman’dan olan uzaklaşması ve uzak
durmasıdır. Çağdaş yaşam biçimleri bir bütünün parçası olan insanı
tabiattan, diğer insanlardan (başta akraba ve komşular) sürekli koparıp
yalnızlaşmaya mahkum ediyor. Bunu, bireyciliği ve hazzı sürekli
vurgulayıp uyararak yapıyor. Sistemin içerisinde başkalarını düşünme,
başkaları için de yaşama erdemi bulunmadığından, kişiler sadece ego
tatmini için koca bir hayatı ve yığınla imkanı harcıyor, harcayabiliyor.
Burada arkadaşlık ilişkilerini ayrı tutmakta yarar var; çünkü
arkadaşları akraba ve komşulardan ayıran bir taraf var. Arkadaşlarla
birliktelik ya da onlara yapılan iyilik akraba ve komşular için
yapılandan birkaç derece düşüktür ahlaki olarak. Çünkü bunlar için
yapılanlar ilahi emir ve teşvik dairesine girerken, arkadaşlıkların
nefsani zemin üzerinde yükselme ihtimali her zaman mevcuttur ve
günümüzdeki yoğun ve güçlü arkadaşlık ilişkileri ile sadakatini bu
bağlamda anlamak ve anlamlandırmak mümkündür.

Böylesi bir yaşam
sürerken kendinden de uzaklaşıyor insan. Ruh ve kalbi bir kenarda
bırakarak sadece nefsi tatmin peşinde koşmak yabancılaşmanın bu ikinci
kısmını meydana getiriyor. Ve elbette bu yaşam biçimi, Yaradan’dan uzak
düşmesine sebep oluyor, çünkü tüm unsurlarıyla sürdürdüğü hayatı, din ve
güzel ahlakla örtüşmüyor aksine çatışıyor. Çatışma da uzaklaşma ve
kaçınmayı getiriyor. Sonda anlatmış olsak da yabancılaşmanın (yabanilik
mi desek) birinci halkasını, Allah’tan uzaklaşmak oluşturur. Allah’tan
uzaklaşan, nefsi hariç herkesten ve her şeyden uzak düşer, hevayı put
edinmenin doğal sonucu olarak.

Geceleri de, sadece varoluş
gayesini anlamış insanlar idrak ve ihya eder. Bu onlara nasip olur.
Onlar, yerlere ve göklere varis kılınanlardır. Zamanın gecesi ve
gündüzünün sırtına binip ötelere yol almak kendilerine tahsis
edilmiştir. Avama düşense bellidir.
Özlem ŞAHİN EKİNCİ • 52. Sayı / DİĞER YAZILAR / Semerkand Aile [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Sercan Usta
Sercan Usta
Administratör
Administratör

Mesaj Sayısı : 222
Kayıt tarihi : 26/08/10
Yaş : 34
Nerden : İstanbuL

http://sercanustq.tr.gg/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz